PROBLEMLERİ NASIL ÇÖZERİZ?
Karşılaştığımız problemleri 3 ana yöntemle çözebiliriz.
1- Alternatifleri Araştırma
2- Problemi Sahiplenme
3- Ben Mesajları
Çocuklarımızla, eşimizle, anne babamızla, kardeşlerimizle, arkadaşlarımızla ve
toplumla olan ilişkilerimizde zaman zaman sorunlar yaşarız. Bu sorunlar bazen o
kadar karmaşıklaşır ki, üstesinden gelmekte güçlük çekeriz. Hayatta hiç
problemi olmayan insan yoktur. Bu engelleri aştığımız ölçüde mutlu oluruz.
Çocuklarımızda istemediğimiz davranışların ortadan kalkmasını istiyoruz.
Genelde biz böyle durumlarda ne yaparız? Hemen akıl vermeye başlarız.
Çocuklarımız sustuğu ve sadece biz konuştuğumuz zaman problemleri halletmiş
gibi bir hisse kapılırız.
Çocuklarımızla ilgili herhangi bir hedefe ulaşmamız gerektiğinde onlara
doğrudan akıl vermek yerine daha farklı yollar denememiz gerekir.
Bir atasözü vardır. "Bir musibet, bin nasihatten daha etkilidir."
Fakat bizler bu atasözünü bilmemize rağmen, ısrarla çevremizdeki insanları ve
çocukları değiştirmek için akıl vermeye devam ederiz. Ne kadar çok akıl
verirsek çocuğumuz o kadar az problem yaşar zannederiz. Karşılaştığı
problemleri halleden çocuklar değil de bu problemlerden kaçan çocuklar
yetiştirmiş, onların yaşayarak öğrenmelerine engel olmuş oluruz. Elbette hiç
akıl vermeyelim demiyoruz. Ancak çocuğumuzun bütün hayatını akıl vermek vererek
şekillendirmeye kalkmamalıyız.
Bebek daha dünyaya geldiğinde anne babanın yönlendirmesi başlar ve ömür boyu
devam eder:
"Elleme, cıss, yapma, dokunma, Sevil'le oynama, terli terli su içme,
hırkanı giy, dikkatli yürü, bardağı kırmadan götür, dökmeden ye, ağzını yakma,
süt çok sıcak, dikkat et, dersini iyi dinle, ödevlerini yap, çok tele¬vizyon
seyretme, bilgisayarla oynama, çantanı hazırla, kahvaltını yap, sabah giderken
alacaklarını unutma, büyüyünce doktor ol, evlilikte acele et¬me, biz sana uygun
birini buluruz, bak anne babanın bulduklarıyla evle¬nenler daha mutlu
oluyor." Bu tür emir ve isteklerle devamlı olarak yapmaları gereken
şeyleri öğütlemeye gayret ederiz. Bu öğütler ömür boyu devam eder. Verdiğimiz
öğüt ne kadar çoksa çocuğumuzun da o kadar iyi olmasını bekleriz.
Çocukların hangi liseye gitmesi gerektiğine daha çok anne ve baba karar verir.
Üniversite sınavına girerler. Çok iyi puan alsalar bile hangi bölüme gitmesi
gerektiğine anne baba karar verir.
Çocuklarının kendi başlarına karar vermelerine, kendi çizgilerini çizmelerine
çok fazla imkân tanımazlar. Sevgili anne babalar; çocuklarınızın hayatlarını bu
kadar çok kontrol altına aldığınızda, yönlendirdiğinizde daha sonra
çocuklarınızın bazı şeyleri yanlış yapmaları durumunda ne yapacaksınız?
Atılan ok hedefi vurmazsa ne olacak? Sonuç: Pişmanlık.
Akıl vermenin birinci dezavantajı: Birisi size akıl vermeye başladığında o
kişiye karşı direnç gösterirsiniz. Ya onun dediğini yapmazsınız veya aksini
yapmak istersiniz.
Akşam yemeğine oturdunuz. Çok sevdiğiniz yemek var. Anneniz ısrarla diyor ki
"Hadi ye, bunlardan da yemelisin, benim hatırım için." Bu sözler
üzerine çok canınız istediği halde yemiyorsunuz. Direnç gösteriyorsunuz.
İnsanlarda kendilerine sürekli akıl verilmeye başlandığında ona karşı bir
direnç oluşur. Bu yüzden insanları karşınıza alıp akıl vermek yerine öncelikle
onların yanında olmanız gerekir.
Siz hiç şimdiye kadar işçinin, işçiye karşı yürüdüğünü duydunuz mu? Hiç çocuğun
çocuğa karşı isyan ettiğini gördünüz mü? Hayır. Hep karşı tarafa doğru hareket
ve direnç vardır.
Dolayısıyla çocuklarınızdan, eşinizden, arkadaşlarınızdan direnç görmek
istemiyorsanız öncelikle onlarla aynı tarafta olduğunuzu vurgulamanız gerekir.
Akıl vermenin ikinci dezavantajı: Artık yapılması gereken her şeyi siz
söylediğiniz için, çocuklarınız neyi nasıl yapacaklarını düşünmemeye başlarlar.
Çünkü hep yapılması gereken şeyleri siz söylemişsinizdir. "Hadi yavrum
yürü, hadi kalk, hadi otur, hadi nefes al" gibi biraz abartıyla birlikte
çocuklarınızın yapmaları gereken her şeyi söylersiniz. Bırakın çocuklarınız
biraz kendi başlarına işlerinin üstesinden gelmeye çalışsınlar.
Çözüm: Basamakları sırayla çıkmak gerekir. Bunun yolu akıl vermek değildir.
Problemin karmaşıklığına göre bu uzunca bir zaman da alabilir. Ne yapacağımızı
bilerek sabırla problemin üzerine gidersek sonuca ulaşabiliriz. Bunun için
merdivenin basamaklarını sırayla çıktığımız gibi problemi çözmek için de belli
bir sıra takip edilmelidir.
Çocuğunuzla ilgili bir problemle karşılaştığınızda o problemi nasıl
çözeceksiniz?
1- Alternatifleri Araştırma
Problemin çözümüne alternatifleri araştırarak başlayabiliriz. Bunun için de
takip edilmesi gereken yol, aşağıdaki gibi olmalıdır.
1) Çocuğun hislerini anlamak ve açıklığa kavuşturmak için, yansıtıcı dinleme kullanılmalıdır.
2) Beyin fırtınası yaparak alternatifler araştırılmalıdır.
3) Çözüm bulmakta çocuğa yardım edilmelidir.
4) Kararın olabilir sonuçlarını tartışılmalıdır.
5) Uygulama için söz vermesi sağlanmalıdır.
6) Gidişi değerlendirmek için bir zaman üzerinde anlaşılmalıdır.
Örnek Olay:
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmek için kaç tane projesi olduğunu
biliyor musunuz? 40 farklı proje hazırlıyor ve 4. Projesiyle fethediyor.
Gemilerin karadan da yürütüleceğini söylemek o an verilen bir karar değildir.
Daha fetih planı hazırlanırken şayet Haliç'ten geçemezsek o zaman ne yaparız
sorusunu Fatih Sultan Mehmet projeyi hazırlarken düşünmüş ve çözüm olarak
gemilerin karadan da yürütülmesi gerektiğini projeye dâhil etmiştir.
Alternatifi olmayan en güzel bir fikir bile başarısızlığa uğrayabilir.
1) Çocuğun hislerini anlamak ve açıklığa kavuşturmak için, yansıtıcı dinleme
kullanılmalıdır.
"Sinirlenmiş görünüyorsun."
"Bana … hissediyorsun gibi geliyor."
Bu ifadelerde olduğu gibi, "Yansıtıcı Dinleme" becerisini
gösterdiğiniz zaman çocuklarınız kendi duygu ve düşüncelerini çok daha rahat
bir şekilde açıklığa kavuşturabilir ve kendi problemlerine karşı daha akılcı
yaklaşabilirler. Çoğu zamanlar bizim onları etkili olarak dinlememiz bile kendi
başlarına çözüm üretmelerine büyük oranda katkı sağlar. Çocuklar o dinleme
esnasında veya sonrasında sorunlarına çözüm bulabilirler.
Yansıtıcı dinlemede zamanlama çok önemlidir. Çocuk kendini özgürce ifade
edinceye kadar yansıtıcı dinlemeyi sürdürün. Seçenek araştırmaya başlamada
acele davranmayın; aksi takdirde çocuk sizin onu yönlendirdiğinizi düşünebilir.
Seçenek araştırmanın etkili olabilmesi için daha önce açık bir iletişimin
varlığı söz konusu olmalıdır.
2) Beyin Fırtınası yaparak alternatifler araştırılmalıdır.
"Bu konuda yapabileceğin bazı şeylere birlikte bakalım mı?"
"Öğretmeninle aran daha iyi olsun istiyorsan neler yapabilirsin?"
Çocuktan mümkün olduğu kadar çok fikir almaya çalışın.
Seçenek araştırmaya başlamadan önce çocuğun hazır olup olmadığına dikkat edin.
Belki bir süre daha çocuğun hislerini yansıtmaya devam edebilirsiniz. Acele
etmeyin. Sorunun tüm yönleriyle su yüzüne çıkmasını sağlayın.
Önerilerinizi mümkün olduğu kadar az söyleyin ve ilk önerilerin çocuktan
gelmesini destekleyin; böylece çocuğun fikir için size bağımlı olmasını önlemiş
olursunuz.
Beyin fırtınası ilk başta çok büyük şirketler de uygulanmaya başlayan bir
yöntemdi. Daha verimli hale gelmek ve yeni iş kolları açmak için yapıyorlardı.
Bizler de küçük şirket yani aile olarak beyin fırtınaları estirmek
durumundayız. Beyin fırtınasını evde nasıl uygularız?
Ailenin bütün fertleri bir araya gelirler. Mümkün olduğunca altı yaşından büyük
çocuklarla yapılır. Altı yaşından küçük olanlar, çok uzun süreli olmamak
kaydıyla bizim bu duygu ve düşüncelerimize katılabilirler.
Çocuklarımızın akşam zamanında yatmasını istiyoruz. Bunun için neler
yapabiliriz? Hep beraber ailecek oturulup hızlı bir şekilde fikir yürütülür.
Öncelikle çocukların konuşmalarına fırsat verilir. Çocuklar alternatif
getirmeliler. Çocukların söyleyebilecekleri en alakasız fikirler karşısında
bile onlara "hayır saçmalama" gibi cümlelerle onların hayal
dünyalarının ve beyin fırtınalarının önüne geçmememiz gerekir. Kim ne derse
desin. Bun¬ları yazılı olarak toplamamız gerekir. Bir deftere yazmalıyız.
Mümkün olduğunca fazla fikir almalıyız. Yeteri kadar beyin fırtınası
estirmeliyiz.
Örnek Olay:
12 kişilik bir öğrenci grubuyla beyin fırtınası yaptık. "Ataç ne işe
yarar" dedik. Bildiğiniz kâğıt tutturma aracı... Herkesten gelen farklı
fikirleri hiç sözlerini kesmeden ve yargılamadan ne söyledilerse yazdık. 12
kişiden tam 192 tane farklı fikir çıktı! İnsan doğası gereği kendisinin de
katıldığı bir kararı daha büyük bir isteklilikle uygular.
Çocuklarımızın kendilerini ifade edebilme ve beyinlerini harekete geçirebilme
adına onları bolca düşündürmemiz gerekli. Anne, baba ve kardeşlerin olduğu bir
ortamda bu düşüncelerini açık bir şekilde ifade edebilmeli. Bu ortamı
sağlayabilirsek çocukların kendilerine olan güvenleri artar.
Çocuğunuz 6–8 yaşlarında iken bir problemle karşılaştığı zaman yansıtıcı
dinleme yaptınız ve sorunlarını beyin fırtınası yoluyla halletmeyi öğrettiniz.
Onun kendi sorununun çözümünde fikir üretmesini sağladınız ve çözüm önerilerini
sabırla dinlediniz. Çocuklarımız 21 yaşında hayata atıldıklarında 15 yıllık bir
birikime sahip olacaklardır. Böylece insanlarla iletişime geçebilen, toplum
içerisinde konuşabilen, sorunlara farklı çözümler getirebilen, sağlıklı
bireyler olarak onları topluma kazandırmış oluruz.
Bir sorun olduğunda sadece akıl verirsek, günlük rutin konuşmaların ötesine
geçmezsek ve onun fikrini almazsak ilerde karşılaştığı en küçük bir problemde
bile ne yapacağını bilemeyecektir. 25 yaşına geldiklerinde daha hayata yeni
başlıyor gibi tecrübesiz olacaklardır. Çünkü o güne kadar hiçbir problemi tek
başlarına halletmemişlerdir.
Anne babalar çocuklara düşünmeyi öğrenme, kendilerine güven duymalarını sağlama
adına, sorun olan değil de çözüm üreten bireyler olmalarını istiyorlarsa evde
beyin fırtınası estirmelidirler.
3) Çözüm bulmakta çocuğa yardım edilmelidir.
"Sence en iyi fikir hangisi?"
Çeşitli fikirleri değerlendirmekte çocuğa yardım edin.
Deneyim eksikliğinden dolayı çocuğun fikir üretemeyeceği zamanlar olacaktır.
Böyle durumlarda kendi fikirlerinizi geçici bir ifade ile sunun:
"...yaparsan acaba nasıl olur, hiç düşündün mü?"
Örnek Olay:
Çocuğunuz "Akşam geç yatacağım" diyor. Bunun olabilecek sonuçlarını
konuşmanız gerekir. "Sabah kalkmakta zorlanırsın. Okula zor yetişirsin.
Uykunu alamadığın için okula gittiğinde, arkadaşların can kulağıyla öğretmenini
dinlerken, sen öğretmenini dinlemekte de güçlük çekebilirsin, tüm günün
verimsiz geçer" veya "Erken yatıp erken kalkalım, erken kalktığında
da aynı işleri yapabilirsin" gibi öneriler sunabilirsiniz.
4) Kararın olabilir sonuçlarını tartışılmalıdır.
"Böyle yaparsan neler olacağını düşünüyorsun?"
5) Uygulama için söz vermesi sağlanmalıdır.
"Ne yapmaya karar verdin?"
"Söylediklerini ne zaman yapmayı düşünüyorsun?"
Kararınızın olabilir sonuçlarını görüştünüz. Ortak bir karara vardınız.
Bu kararı verdikten sonra çocuğunuzdan söz vermesini isteyin. Sonra aldığınız
bu kararı uygulamaya başlayın.
6) Gidişi değerlendirmek için bir zaman üzerinde anlaşılmalıdır.
"Ne zamana kadar bunu uygulamayı düşünüyorsun?"
"Bu konuyu tekrar ne zaman görüşelim?"
Küçük yaşlardan itibaren düşünmeyi öğrenen, sorunlara farklı çözümler
getirebilen, empati kurabilen çocuklar, hayatta her şeye rağmen başarılı
olmuşlardır.
Bir Hikaye
Kriz ortamlarında insanlar olumsuz bir hava içinde olurlar. Hiçbir şeyden zevk
almazlar, mutlu olmazlar. Çıkışı olmayan bir ümitsizlik duygusu içindedirler.
Ama bazı insanlar bu farklı ve zor zamanlarda bile değişik alternatiflerle
çıkış noktalan bulmaya çalışırlar.
Mağazalar zincirine sahip büyük bir şirket, bu zincirine yeni mağaza daha ilave
etmek ister. Uygun bir yer beğenirler ve satın alırlar. Satın aldıkları yerin
ortasında küçük bir dükkân vardır. Dükkân sahibi yerini şirkete vermeyi kabul
etmez. Bunun üzerine büyük şirket sahibi; "Tamam o zaman, biz de küçücük
dükkânının etrafına dev alış veriş merkezimizi kurarız. Sen de aramızda
kaybolur gidersin" der. Bu sözlere rağmen adam ikna olmaz. Küçücük dükkânı
çevreleyen dev alışveriş merkezi sonunda tamamlanır. Nihayet açılış günü gelir.
Dükkân sahibinin onlara bir sürprizi vardır. Küçük dükkânın yeni adı "Ana
Giriş" olmuştur. İşlerin azalması beklenirken büyük bir patlama olur.
Çocuklarınızın zekâlarını geliştirme, onları yarınlara hazırlama,
karşılaştıkları sorunları çözme adına sizler evde ne yapıyorsunuz? Onlardaki
yetenekleri nasıl ortaya çıkarıyorsunuz?
Beyin Fırtınası Örnek Olay:
20 kişilik bir öğrenci grubuna şöyle bir soru sordum.
Bu fotoğraf kimin?
"Benim ne erkek ne de kız kardeşim var. Fotoğraftaki adamın babası, benim
babamın oğlu."
Fotoğraf kime ait?
Öğrenciler çeşitli cevaplar verdiler. Dakikalar geçmiş olmasına rağmen bir
türlü beklediğim doğru cevap gelmedi. Bir öğrenci, "Öğretmenim doğru
cevabı bir an önce söyleyin lütfen! Yoksa kafam çatlayacak gibi oluyor!"
dedi. Çocuklarımızı çok sevmek, onları rahat ettirmek adına aslında onlara ne
kadar büyük kötülük yapıyoruz ki çocuk 12 dakika düşündüğünde kafası çatlayacak
hale geliyor. Bu çocuklar büyüdüklerinde ne gibi bir rol üstlenebilir, hangi
problemlerin üstesinden gelebilirler merak ediyorum.
Beklemek; Beklemeyi öğrenmek, insanın kişiliğini ve sabrını geliştirir. Sabırlı
insanlar kişilikli insanlardır. Çocuklarınızın arzularını hemen yerine
getirmeyin. Belli engelleri aştıktan sonra isteklerine ulaşırlarsa daha sağlam
kişilikli olurlar.
2 -Problemi Sahiplenme
Ortada bir problem varsa önce bu problemin kime ait olduğu tespit edilmelidir.
Problem sizin mi, eşinizin mi, çocuğunuzun mu? Problem kiminse çözümünü de
bulmalıdır.
Düşünmeliyiz. Kimin işi? Eğer benim işim ise ben ilgilenmeliyim. Çocuğumun işi
ise çocuğum, eşimin işi ise eşim ilgilenmeli.
Eve biraz sonra misafir gelecek. Çocuğunuzun eşyaları dağınık. Ne yaparsınız?
Kendi işlerinizin arasında bir de çocuklarınızın eşyalarını mı toplarsınız?
Dağınık kalırsa ne olur?
Gelen misafirler çok ayıplar.
Misafirlere karşı rezil olursunuz.
Kendiniz hiçbir işe yetişemezsiniz.
Zor durumda kalırsınız.
Evde hiç kimse size destek olmaz.
Bu dünyaya sırf yayıntı toplamaya geldiğinizi düşünürsünüz.
Bütün bunları düşünüyor ve hissediyorsanız o zaman sorunun kime ait olduğunu
bilmiyorsunuz demektir.
O halde problem kime ait? Önce bunu belirleyelim. Problem çocuğun. O zaman
çocuk kendi yayıntısını kendisi toplamalı. Gelsin kendisi toplasın. Aslında çok
zor bir şey de değil. İnsan nasıl alışırsa öyle gider.
Sorunun kime ait olduğunu tespit edelim.
Örnek Olay:
Temizlik yapıyorsunuz. Misafir gelecek... Çocukların oyuncaklarını toplamamış
olması kimin sorunu? Annenin mi, babanın mı, çocukların mı? Odanın dağınık
olması beni kötü durumda bırakacak. O yüzden benim sorunum. Çocuklarınızla bir
anlaşma yapın. "Çocuğum çabuk oyuncaklarını topla. Çünkü toplamazsan
evimin dağınık olduğunu görecekler ve bu beni mutlu etmeyecek..."
Toplamamakta ısrar ediyor. O zaman oyuncakları toplayın bir poşete koyun. İki
gün oyuncakları yasaklayın. Böylelikle çocuklarınız, kendilerinin yapmaları
gereken işleri yapmaya başlayacaklardır.
Bunu uygulamak başlangıçta kolay olmayabilir. Eğer ısrarla uygulamaya devam
ederseniz, sağlıklı ve mutlu olacaksınız. Uygulamazsanız evdeki bazı insanlar
fazla geniş ve rahat bazıları ise sinirli olacaktır.
3-Ben Mesajları
Ben mesajları; karşımızdaki kişiyi suçlamadan, eleştirmeden, yargılamadan onu
olduğu gibi kabul edip, karşımızdaki kişiyle ilgili olarak hissettiklerimizi
onunla paylaşmaktır. "Sen.." diye başlayan cümleler yerine "Ben.."
diye başlayan cümleler kurmaktır.
Karşımızda yapılan davranışın değil, sonuçlarının bizim içim olumsuzluk meydana
getirdiğini ifade edebilmektir. Daha çok kendi hissettiklerimizi ona da
hissettirebilmektir.
Bazen karşımızdaki kişilerin yanlışlarını düzeltme, onlara daha güzeli gösterme
adına kendimizce çok iyi niyetle tavsiyelerde bulunuruz. Fakat bunları yaparken
kelimelere yüklediğimiz anlam, ses tonu, jest ve mimiklere dikkat etmeyiz. Oysa
karşımızdaki insan, konuşurken sergilediğimiz tutuma göre bir anlayış
geliştirir. Sonra da yanlış anlaşıldığımızı düşünürüz, oysa yanlış anlatma
ihtimalimizi hiç düşünmeyiz. Kaş yapalım derken farkında olmadan göz çıkarmış
oluruz.
Bazen çok iyi niyetle bir şey söylemek isterken, söylediklerimiz yanlış
anlaşılıyor ve o yanlış anlaşılmaları düzeltmek için özür dilemek ve çok dil
dökmek zorunda kalıyoruz. Yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak ve söylemek
istediğinizi açık ve doğru bir şekilde ifade edebilmek için üç tane tılsımlı
kelime söyleyeceğim.
Bu üç tılsımlı kelimeyi kullanmaya başladığınızda artık; insanlara
duygularınızı ifade ettiğinizde onları kırmamış olacaksınız. Duygularınızın
anlaşılmış olmasının verdiği rahatlığı yaşayıp, karşı taraftan da beklediğiniz
ilgiyi göreceksiniz. Yaşamaktan zevk alacaksınız. Sizinle tartışmaktan çok
hoşlanan kimselerin artık tartışacak bir şey bulamadıklarını göreceksiniz.
Artık kimse size küsemeyecek. Çünkü bu üç tılsımlı kelimeden sonra çok farklı
olacaksınız.
Nedir bu üç tılsımlı kelime?
İşte bahsettiğimiz üç kelime, ben mesajının çatısını oluşturan kelimelerdir.
Kurgu şu şekilde olmalıdır:
"………… zaman, ……………..korkuyorum, çünkü……………………."
Buradaki anahtar kelimeler "zaman", "korkuyorum" ve
"çünkü"dür.
Örnek Olay:
Okuldan çıktıktan sonra çocuğunuzun en geç saat 16.30 da evde olması gerekiyor.
Ama saat 17.30 olduğu halde hala gelmedi. Meraktan çatlıyorsunuz. Nihayet biraz
sonra zil çalıyor ve çocuğunuz geliyor. Ne yaparsınız? Sanırım ilk tepkileriniz
şu olur:
"Neredesin sen? Saat kaç oldu? Beni meraktan öldürecek misin be çocuk?
Beni sinir hastası yapacaksın? İnsan annesini bu kadar bekletir mi?
Neredeydin? Çabuk anlat..." gibi tepkiler verirsiniz ve genelde bir
tartışma başlamak üzeredir.
İşte burada çocuğunuzla bir çatışmaya girmemek, çocuğunuza bir anne olarak
neler hissettiğinizi anlatabilmek için özenle söylemeniz gereken bazı cümleler
var. Eğer o cümleleri kurarsanız çocuğunuz size karşı tepki oluşturmaz. Siz
ondan özür beklerken o size kızmaz ve sizinle güç yarışına girmez. Kendini
cezalandırılmış gibi hissetmez. Sizin o andaki tepkinizi ona karşı öfkeniz
olarak değil de, üzüntünüz olarak anlar. Sadece "Evet haklısın annecim,
özür dilerim" der.
Ne söyleyeceğiz? Öncelikle sizi rahatsız eden davranışı açıklayın. Ama lütfen
suçlamayın, etiketlemeyin. Örneğin "Sen zaten hep geç kalıyorsun!"
demeyin. Sizi rahatsız eden davranışın nedenini söyleyin.
"Okuldan sonra hemen eve gelmediğin zaman, başına bir şey gelmiş
olacağından korkuyorum." Burada "Okuldan sonra hemen eve gelmediğin
zaman" kısmında bizi rahatsız eden şeyi açıklamış oluyorsunuz. Açıklama
var, suçlama yok. Sadece durumu ve davranışı anlatıyorsunuz. "Başına bir
şey gelmiş olacağından korkuyorum" kısmında ise o davranışın sonucunu yani
o davranışın sizin üzerinizde meydana getirdiği etkiyi ve hislerinizi anlatıyorsunuz.
Sonrasında davranışın sonucunu açıklıyorsunuz: "Çünkü nerede olduğuna dair
hiçbir fikrim yoktu."
Cümleyi bütün olarak tekrar söyleyelim:
"Okuldan sonra hemen eve gelmediğin zaman, başına bir şey gelmiş
olacağından korkuyorum. Çünkü nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu."
Böyle söylerseniz çocuğunuz nasıl tepki verir? Deneyin ve görün.
Çünkü sözcüğünü vurgulamalısınız ki muhatabınız, nişlerinizin kendi yaptığı
davranış ile ilgili değil, sonuç ile ilgili olduğunu anlasın. Yani aslında siz
onun bir saat geç gelmesine içerlemediniz. Esas sizi üzen, bir saat boyunca
onun nerede olduğunu bilmemenizden dolayı başına bir şey gelebilecek olmasından
korkuyor olmanızdır.
Anne-Baba Okulu eğitimlerimize katılan Fethiye Hanım anlatmıştı.
"Bir gün eşimle çocuğum anlaştığımız üzere saat altıda geleceklerdi. Ama
saat geldiğinde ortalıkta kimse yoktu. Yemekleri de sofraya koydum. 30 dakika
geçti yemekler soğudu, benim moralim bozulmaya başladı. Bir saat geçti hala
yoklar. Artık yemeklerin soğumasından vazgeçtim. Eşim ve çocuğum hakkında
endişe etmeye başladım. "Acaba arabayla kaza mı yaptılar? Çocuğa bir şey
mi oldu? Neden hiç haber vermiyorlar? Şu anda neredeler acaba? Hastaneleri mi
arasam? Polise haber versem mi?" Gibi düşünceler aklımdan geçerken bir ara
pencereye yöneldim. Onların saat yedi buçuğa doğru gülerek geldiklerini gördüm.
Bense meraktan kriz geçirmek üzereydim.
Ne desem diye düşündüm. Anne Baba Okulunda öğrendiğim "Ben
mesajlarını" nasıl verebilirim, onları suçlamadan hissettiklerimi nasıl
anlatabilirim diye düşündüm. Normalde yani eğitimden daha önceki halimde
olsaydım onlara kızardım, bağırırdım. En azından "Neredesiniz siz!"
diye çıkışırdım. Genellikle eşim de şunu derdi. "Sana ne? Hesap vermek
zorunda mıyız? Çocuğumla beraber geziyorduk işte!" Ben de tekrar bağırırdım
"Tabi ki hesap vermek zorundasınız." Küçük atışmalarla başlayan
tartışma büyük bir kavgaya dönerdi. Ben küser odaya giderdim. Eşim ise çocukla
beraber masaya oturur ve güzelce karnını doyururdu. Ama bu sefer kavgayla
bitirmemeye, sizin öğrettiğiniz bu üç tılsımlı kelimeyi kullanmaya kararlıydım.
Eşimle çocuğum gülerek içeri girdiklerinde ben onlara şunu söyledim:
"Saat altıda geleceğiz demiştiniz. Söylediğiniz saatten bir buçuk saat geç
geldiğiniz zaman, başınıza bir şeyler gelmiş olacağından çok korktum. Çünkü
nerede olduğunuza dair hiç bir fikrim yoktu."
Eşim beni böyle üzgün bir şekilde görünce ve bu duygulu konuşmayı duyunca önce
gülmesini kesti. Sonra o da üzüldü ve hatasını kabul ederek, haber vermediği
için özür diledi. Onlar ellerini yıkadıktan sonra hep beraber sofraya oturup
yemeğimizi afiyetle yedik.
Şimdiye kadar hep kavgayla biten bu tür bir olay bu sefer eşimin özür dilemesi
ile noktalandı. Demek ki ben mesajlarında bulunmak ve bu üç tılsımlı kelimeyi
kullanmak işe yarıyormuş."
Örnek Problem;
Melek Hanım'ı oğlu Burak hakkında görüşmek için okuldan öğretmeni çağırır.
"Burak, dersi dinlemiyor, arkadaşlarıyla çok konuşuyor" diye şikayet
eder. Melek Hanım'ın önlem almasını ister. Sizce Melek Hanım burada ne yapmalı?
Burak dersi dinlemediği için çok üzülmeli.
Derste çok konuşuyor olmasından dolayı utanmalı.
Burak'ın okuldaki davranışından dolayı kendisini suçlamalı.
Burak'la konuşmalı. Sınıfta konuşmaması gerektiğini söylemeli.
Öğretmeni suçlamalı.
Burak'ın arkadaşlarını suçlamalı.
Mademki Burak sınıfta susmuyor, sınıfa gidip susturmalı.
Burada ilk önce düşünülecek şey sorunun kime ait olduğudur. Sorunun kime ait
olduğunu bulursak sorununda çözümünü buluruz.
Burak diğer öğretmenlerin dersinde nasıl? Hepsinde mi konuşuyor, yoksa sadece
bu öğretmenin dersinde mi? Eğer sadece bu öğretmenin dersinde konuşuyorsa sorun
o öğretmenin sorunudur. Siz evden gelip, sınıfta susturamazsınız ya.
Eve gittiğinizde "Burak, öğretmen senden çok şikâyetçi. Onun dersinde
konuşma" derseniz, Burak öğretmeni hakkında neler düşünecektir? Bu
davranışından vazgeçer mi?
Melek Hanım, Burak'la konuşmalı. Ders mi ilgisini çekmiyor? Anlamadığı bir yer
mi var? Yanında oturduğu arkadaşıyla bir sorunu mu var? Öğretmenin anlatım
tarzını mı beğenmiyor? Ailede bir problem mi var? Bütün bunlar araştırılmalı ve
sorun kimde ise çözüm de orda aranmalı.
Örnek Olay:
Gece geç saatler olduğu halde çocuğunuz uyuyamıyor. Yanına gidiyorsunuz ve
neden uyuyamadığını soruyorsunuz. Yarın matematikten sınav olduğunu ve çok
endişeli olduğunu söylüyor. Burada ne yapmalısınız?
Yahu çocuğum uyuyamayacak ne var ki!
Şu sütü iç yavrum, uyumana yardım eder.
İlk defa mı sınava giriyorsun sanki? Yat uyu işte.
Sen de her şeyi amma büyütüyorsun ha!
Ben sana güveniyorum, sen başarırsın, bu kadar stres yapma.
Anne babalar yukarıdaki gibi çocuklara akıl veren yol ve yöntemlerle
yaklaşmaktadırlar. Çocuk ise anne ve babasının kendisini anlamadığını
düşünmekte ve aradaki iletişim köprüleri yıkılmaya başlamaktadır.
Burada problemin sahibi kim? Kimin endişe duyması gerekir? Anne baba mı endişe
duymalı yoksa çocuk mu endişe duymalı? Anne baba da uykusuz mu kalmalı? Çocuğa
nasıl bir yaklaşımda bulunmalı?
Yapılması Gereken;
Anne baba çocuğa yansıtıcı dinlemede bulunmalı ve çocuk da ben mesajları ile
kendi duygu ve düşüncelerini ifade edebilmelidir.
"Bu sınav seni hayli endişelendiriyor galiba. İyi hazırlanamadığını
düşünüyorsun..."
"Hayır, bütün konulara çalıştım, ama öğretmenin yarın ne soracağını
bilmiyorum"
"Çalıştığın halde yanlış yapmaktan korkuyorsun"
"Aslında yanlış yapmaktan korkmuyorum, ya Esra beni geçerse?"
"Esra'nın seni geçmesinden endişe ediyorsun"
"Hep onun birinci olmasından bıktım, bu sefer onu geçmek istiyorum"
"Yarın sınavda başarılı olmak istiyorsun. Bunun için de soruları çok
dikkatli okuman gerekiyor. Eğer yeteri kadar uyumazsan yarın sınavda dikkatini
toplamakta güçlük çekebilirsin."
"Haklısın Anneciğim, seni çok seviyorum" der. Annesi tarafından
dinlenmiş ve anlaşılmış olmanın iç huzuruyla gözlerini yumar.
Bu şekilde konuşmak belki sorunu çözmeyecek, çocuğu o gece uyutmayacak, yarın
ki sınavda onu birinci yapmayacaktır. Ancak çocukla anne arasında sağlam bir
iletişim köprüsü kurulmuş olacaktır. Çocuk "Annem beni anlıyor"
mesajını almış olur. Zaten bu şekilde konuşmaktaki amaç onu motive edip birinci
yapmak değil, hayat boyu sürecek olan sağlıklı bir iletişimin temellerini
sağlam atmaktır. Çocuk sıkıntısı olduğunda rahatlıkla annesine açılabileceğini
ve onun tarafından anlaşılıp kabul göreceğini, eleştirilip yargılanmayacağının
mutluluğunu yaşar.
Örnek Olay:
Evde misafirleriniz var. Çocuk, sürekli anne ve babanın sözünü kesmekte ve
araya girmektedir. Burada ne yapmalısınız?
Çocuğum sus! Konuşup durma!
Görmüyor musun ben konuşuyorum burada.
Sana bir türlü 2 kişi konuşurken lafa girilmeyeceğini öğretemedik!
Sen şu parayı al, git kendine çukulata al.
Misafirler gitsin, ben sana ne yapacağımı bilirim.
Elbette ki anne baba konuşurken çocuğun gelip o şekilde lafı bölmesinden
rahatsız olur. Burada yapılması gereken tehdit değil, ben mesajları olmalıdır.
Ben konuşmamı bitirmeden sen konuşmaya başladığın zaman, ne söyleyeceğimi
unutuyorum. Çünkü dikkatim dağılıyor. Müsaade et, konuşmamı bitireyim.
Sonrasında sen de ne söylemek istersen söyle.
Çocuğa bu şekilde konuyu izah ettiğimizde çocuğun olayı anlaması daha kolay olacaktır.
Küsüp bir kenara çekilmeyecek, anne babaya kendisiyle ilgilenmedikleri için
kızmayacaktır. Bizim ne hissettiğimizi daha kolay anlayacaktır.