Nasıl
Bir Disiplin?
Çocuklara
sert mi, yumuşak mı davranalım?
Yumuşak
fakat kararlı. Çocuklar gün geçtikçe bedensel, ruhi ve psikolojik bir çok
değişiklikler yaşadıkları halde anne baba yine de onları her zaman çocuk sayar.
Delikanlılık çağına gelmiş bir gence çocukmuş muamelesi yapılırsa, buna tabii
olarak reaksiyon gösterir. Anne-babaların yapacağı iş, çocukların bu zor
zamanlarında eskisi gibi muamele etmeyi bırakmak, onların teşekkül etmekte olan
şahsiyetini tanımak, onlara derece derece yetişkin bir insana karşı yapılan
muameleyi yapmaktır.
Baskı
ve sert muamele durum ıslah etmez, büsbütün zorlaştırır. Gerçi daha asi yapar,
ve büyüklerden uzaklaştırır. Sert davranışlar geçici olarak çocuğa yön verir gibi
gözükse de, bizim haberimiz olmadan bilmediğimiz tanımadığımız kimseler ve
arkadaşlarda bulabilirler. Her türlü düşünce ve değişik hayat tarzının
yaşandığı toplumumuzda, çocuğumuza kötü insanlar böylece daha rahat el atar ve
o zaman kendilerini kontrol işi büsbütün zorlaşır. Tehdit disiplini zayıflatır.
Çocuğa özellikle yerine getiremeyeceğiniz tehditler savurmak sizi zor durumda
bırakacağı gibi otoritenizi de sarsar. Çocuğunuzun yapmasını istediğiniz bir
işi yapmıyorsa öğretmeninden yardım isteyebilirsiniz. Çünkü öğrenciler üzerinde
anne-babanın tesiriyle öğretmenin tesiri farklıdır. Tanıdığım bir öğrenci ders
yapmasını hiç sevmezdi. Anne-babası ona ders çalış diye devamlı yalvarırlarmış.
Okula geldiği zaman çok sevdiği öğretmeni kendisine ders çalışması gerektiğini
bunun ona sınavlarındaki durumunu daha da kolaylaştıracağını söylemiş. Biraz da
öğretmeni onu teşvik edici kelimeleri özenle seçmiş tabi ki. Annesi okula geldi
ve aynı gün oğlunun eve geldiği zaman yatana kadar dersin başından kalkmadığını
söylemiş.
Nasıl
Bir Ceza?
Ceza
istenen sonucu verir ve başka zarar yol açmazsa tatbik edilebilir. Ceza çocuğa
güvensizlik vermişse ya da eskisinden daha asi yapmışsa faydası yerine zararı
olmuş demektir. Çocuğunuza bir şeyi yasakladığınızda bunun sebebini açık ve
kati olarak açıklamalısınız. Böylece çocuk kendisine önem verildiğini görünce
kişiliğine olan güveni artacak, aksi takdirde kendini silik bir şahsiyet olarak
kabul edecektir. Anne babalar bir şey yapmadan önce istediklerinin yerinde
çocuğun yaşına, kavrama ve uygulama yeteneğine uygun olup olmadığından emin
olmalıdırlar. Çocuk sevgimizi ve kesin kararlığımızı bir arada görmelidir.
Bunların hiçbiri öbürünün olmamasını gerektirmez. Yerine göre sert davranmak
sevgiyi silmediği gibi sevecen olmak da kesin kararlığı hafifletmez.
Anne
baba çocuğu sevmenin ve disiplin uygulamanın yukarıda gösterilen bütün
yollarını bilinçli olarak sağladıkları halde, çocuk saldırgan biçimde meydan
okuyuşunu sürdürürse, o zaman cezalandırılabilirler. En etkili ceza çocuğunuza
olan ilginizi azaltmanızdır. En az etkisi olan bir çok yan tesiri olan
cezalardan dayak atmanın çocuk eğitiminde kesinlikle yeri yoktur. Eğitme
amacıyla dayak atmak, her şeyden önce çocuk psikolojisini bilmeyen, öğretme
sabrına sahip olmayan, işin kolayına kaçan insanların işidir. Dayak atmanın bir
başka dezavantajı bir kere atıldıktan sonra değiştirilemez oluşudur. Çocuk
duyarlı bir yaratıktır, doğruluk ve uyumun kolaylıkla farkına varır. Annesinin
babasının abartılı davrandığını ya da ona karşı fazla sert olduklarını çok
rahat anlar.
Öncelikle
şunu belirtelim ki; anne babalar emir, azar ve bağırma gibi amirane teknikleri
ne kadar çok kullanırlarsa, çocukları üzerinde o oranda daha az etkili olurlar.
Tatlı dil çocuğumuzun üzerinde mutlaka etkili olacaktır. Tabii ki bu çocuğun
mantıksız kaprislerine ve isteklerine boyun eğmek demek değildir.
Çocuğun
Pişman Olduğu Durumlarda Ceza Vermek Zararlıdır.
Kötü
davranışlar asla hoş görülmemelidir. Fakat çocuk bir kabahati yüzünden
gerçekten pişmanlık duyuyorsa ceza (ve özellikle dayak) zararlı olur. Birincisi
bir çocuk eğer kabahatine üzülüyorsa vicdanı duyarlı demektir ve sizin
istediğiniz de bu değil midir? Çocuğunuz kabahatinden dolayı bir şey
öğrenmiştir. Duyarlı bir vicdan kabahatlerin tekrarlanmasına karşın en büyük
engeldir. Ceza, öncelikle bedensel ceza, suçluluk ve pişmanlık duygularını yok
ederek, çocuğun, bu duyguların verdiği rahatsızlığı unutup, kabahatini
tekrarlama ihtimalini artıracaktır. İkincisi bu şartlar altında bir çocuğu
cezalandırmak öfke duygusu üretecektir.
Bir
çocuk yaptığından dolayı üzüntü ve pişmanlık duyarsa vicdanı onu zaten rahatsız
ediyor ve o kendi kendini çocuk yaptığından dolayı üzüntü ve pişmanlık duyarsa
vicdanı onu zaten rahatsız ediyor ve o kendi kendini cezalandırıyordur zaten.
Kötü bir şey yaptığı halde iyi bir çocuk olduğuna inandırılmayı ve teselli
edilmeyi bekliyordur.
Bu
durumda mutlaka böyle bir güvene çok ihtiyacı vardır. Demek oluyor ki bu
çocuğun sevgiye bu kadar ümitsizce muhtaç olduğu bir sırada bir de dövmek
hatasına düşerseniz çok derinden yaralanacak ve kötü bir kişi olduğunu, annesi
ve babasının da buna inandığını hissedecektir. Kısacası yaptığına pişman olan
ve üzülen çocuğu azarlamak, pişmanlığı yok edecek ve çocukla aranızda gereksiz
tartışmaları yol açacaktır. Çünkü bağışlanmış olduklarını bildikleri halde,
suçluluğu yine de hissederler. Bir çocuğa bağışlanılmış olma duygusunu
öğreterek onu saygısız problemlerden koruyabiliriz.
Bir
doktor anlatıyor;
"Geçenlerde her işimin ters
gittiği bir günden sonra eve dönmüştüm. Yorgunluktan bitkin haldeydim, keyfim
hiç yerinde değildi. Otomobilden indiğim zaman 9 yaşında ki oğlum bana koştu.
Oğlumun genellikle yüzü güler ve bana sarılmak için havalara hoplar. Ama bu kez
farklıydı. Yüzünde umutsuz bir anlam vardı. O güzel mavi gözleriyle bana mahsun
mahsun bakarak, “Baba sana bir şey söylemem lazım.” dedi. O andaki ruh halim
müsait olmadığı için, ”Bunu sonra konuşuruz oğlum, olmaz mı?” dedim. Gözlerimin
içine bakarak ısrar etti. "Şimdi konuşamaz mıyız baba?" Tam arka
kapıyı açmaya hazırlandığım sırada pencere camlarından birinin kırık olduğunu
fark ettim. Meseleyi anlamıştım. Ama pek sinirli olduğum için, bu sorunu biraz
rahatlattıktan sonra ele almanın daha doğru olacağına karar verdim. Oğlum yatak
odama kadar gelmişti. Yalvardı. “Ne olur şimdi konuşalım, baba”, yüzündeki o
yalvarışa dayanamadım. “Pekala, benimle ne konuşmak istiyorsun” diye sordum. (Sanki
bilmiyormuşum gibi) Oğlum, arkadaşlarıyla eve yakın bir yerde nasıl futbol
oynadıklarını ve bir şutun nasıl camı kırdığını anlattı. Yanlış bir şey
yaptığını biliyordu ve belli ki yüzünden çok üzgündü. Davranışlarıyla bana “bu
yaptığımdan sonra beni hala seviyor musun?” diye sordu. Bunun üzerine oğlumu
kucağıma oturttum ve bir süre onu kollarımın arasında tutarak öylece kaldım.
Sonra “üzülme yavrucuğum” dedim. Top oynandığı zaman böyle şeyler olur.
Pencereye yeni bir cam taktırırız. Ama bir daha ki sefere eve daha uzak yerde
oynayın, olmaz mı?”
İşte bu aramızda çok özel bir
andı. Oğlum anında ferahladı. Hafifçe ağladı ve bir iki dakika kollarımın
arasında oturdu. O çocuk kalbinin sevgiyle dolup taştığını hissediyordum.
Hayatımın en olağanüstü güzellikteki anlarından biriydi bu. Sonucunda çocuk
yine o çok iyi tanıdığım şen ve mutlu çocuk oldu. Kucağımdan atlayım koşarak
arkadaşlarının yanına gitti."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder