2 Ağustos 2015 Pazar

Eğitim - Öğretim Konularına Giriş

OKULDA İLETİŞİM
Aynı yada birbirine benzer yönetmeliklerle yönetilmesine karşın her okulun kendine özgü eğitsel bir ortamı vardır. Bu eğitsel ortam, eğitim işgörenlerinin ve öğrencilerin birbiriyle etkileşimlerinden ve ilişkilerinden doğan bir dokudur. Bu dokuyu, okulun öğretim yapısı, yönetim biçimi, öğrenci başarısını değerlendirme düzeni, öğrencilere ve öğretmenlere sunulan eğitim uzmanlığı hizmetleri, disiplin düzeni, öğrencilerin özgürce katıldığı eğitsel, toplumsal etkinlikler ve okulun çevresiyle ilişkileri biçimlendirir. (Başaran, 2000: s. 196). 

Okul işlevi gereği bir iletişim ve ilişkiler yumağıdır. Okulun öğeleri olan yönetici, öğretmen, öğrenci, veli ve okulda eğitime yardımcı diğer görevliler sürekli bir etkileşim ve iletişim içindedirler (Hoşgörür, 2005: s.l 15).

Her şeyden önce okullar, toplum için var olan sosyal kurumlardır. Modernleşme ve çağdaşlaşma sürecinde okullar, yaşamın merkezinde yer alan kurumlardır. Topluma rağmen bir okulu oluşturmak ve yaşatmak mümkün değildir. Çağcıl okul ve okulculuk anlayışında toplum-okul ilişkileri önem kazanmış, toplumun okula desteği ve katılımı öne çıkmıştır. Bu anlayıştan hareketle, okullara içinde yer aldıkları toplumsal çevrenin destek ve katılımın sağlanması önemlidir. Bunun için de söz konusu çevrenin "benim okulum" anlayışına sahip olması gereklidir. Bu sahiplenme duygusunu oluşturma ve yaşatmada her şeyden önce okul liderlerinin sosyal sorumluluğudur (Şişman, Turan, 2001: s.92).

Çocuk için okula başlamak, yeni bilgiler edineceği, yeni bir dünyaya girmektir. Öğrenme ve sosyal yönünün yanı sıra, duygusal açıdan da bir değişikliktir. Çocuk, aile ortamından ayrılmaktadır, yeni ilişkiler kuracağı bir gruba girmektedir. Okulun amacı öğretmek ise, çocuğunki öğrenmektir. Çocuk; hem bilgi edinme hem de öğrendiğini gösterme durumundadır. Çocuğun kendine özgü ihtiyaç ve istekleri vardır. Toplum, okula başlama ile birlikte çocuktan, kendisi gibi görme ve düşünmesini ister (Yavuzer, 2001: s. 184).

Okulun amaçları ve kuralları, tek taraflı olarak değil, eğitimden etkilenen bütün tarafların yada paydaşların ortaklaşa katılımı ile belirlenmektedir. Dolayısıyla söz konusu amaçlar ve kurallar, değişmez kurallar olmaktan çıkmaktadır. Eğitimin amaç ve içeriği, sürekli olarak gözden geçirilmekte, güncelleştirilmekte ve değişebilmektedir (Şişman, Turan, 2001: s.63).

Okulun amaçları bir anlamda eğitimin amaçlarıdır. Bunlardan iyi vatandaş yetiştirmek, iyi üretici ve iyi tüketici yetiştirmek, politik bilince sahip vatandaşlar ve liderler yetiştirmek gibi okul amaçları, uluslar arası bir nitelik arz eder. Örneğin, Türk Milli Eğitim Sistemi'nde 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nda bunları görmek mümkündür. Türk çocuklarının Atatürkçü, laik, demokratik değerlere bağlı vatandaşlar olarak yetiştirilmesi gibi amaçlar Türk Milli Eğitim Sistemi'ne özgüdür. Okul bu amaçlarına ulaşırsa, bir anlamda da yarının yetişkini olan çocukları bedensel, zihinsel ve duygusal yönden geliştirilip onları yarınki rollerine hazırlayabilirse işlevsel olacaktır, etkili olacaktır (Balcı, 2001: s.213,214).

Okul özünde olayların, seremonilerin, görüşlerin, rol ve fonksiyonların, beklenti ve etkinliklerin vb. etkileşimli karmaşık bir bütünüdür (Balcı, 2001: s.86). Bu kurum, toplumun üyesi olan insanlara iyilik, doğruluk, güzellik, erdemlilik, adalet, eşitlik gibi insani değerlerin kazandırılması gereken bir yerdir. Bunun yanında okullar, çocuklara kamusal sorumluluk ve vatandaşlık bilincinin kazandırıldığı yerler olmalıdır (Şişman, Turan, 2001: s.85). Okul, öğrencinin hem bilişsel hem de bilişsel alanı dışı gelişmelerini etkiler (Balcı, 2001: s.87).

Okul, kültürüyle tamnır. Eskiden kırsal kesim okulları için, "bir müdür bir mühür" söylemi vardır. Artık bu söylem, "bir okul bir kültür" söylemine dönüşmelidir. Bir okulun mutlaka çevreye sunabileceği bazı kültürel öğeler olacaktır. Okulun kültürünü kendisine saklaması, kapalı bir kültürel sistem olduğunu gösterir. Okulun çıktıları arasında, ürettiği kültür de yer almalıdır. Okulu, kültürüyle çevreye pazarlayan yönetici, daha sağlıklı bir okul-çevre ilişkisi geliştirebilir. Öğrenci velileri, okulun kültürünü tanıdıkları ölçüde, okula sahip çıkarlar (Çelik, 2000: s.80).

Tüm öğrencilerin uygun içeriği kapsamasına göre derslerin organize edilmesi kolay olmasa gerektir. Çünkü öğrenciler hazırlık düzeyleri, güdülenme ve yetenekleri bakımından birbirlerinden farklıdırlar. Asıl olan, öğrencilerin karşılaması gereken standartlar ve değerlemenin nasıl yapılacağıdır (norm referanslı yada ölçüt referanslı). "Başarı başarının mayasıdır". Bu yüzden de öğrenciye öğrenme ve başarma fırsatı verilmelidir. Öğretmen öğrenciye sınıfta bu imkanı vermelidir. Öğrenci hem sınıf öğretimine aktif olarak katılmalı, hem de ödev, sınav vs. ile başarısını gösterebilmelidir. Öğrenci, başarısına karşılık ödül almalı yada tanınmalıdır. Öğrenci, başarısı için en azından öğretmeninden dönüt almalıdır (Balcı, 2001: s. 152).

Etkili okul araştırmalarına göre öğrenciler okula, farklı özgeçmişle (intakes) gelirler; araştırmalarına göre de olumlu nitelikte yada yüksek özgeçmiş ile gelenler, düşük nitelikte yada yüksek özgeçmişle gelenlere göre okuldan daha çok yararlanmaktadırlar (Balcı, 2001: s.49). Öğretmenler, günlük etkileşimleriyle çocukların içinde yaşadıkları sosyal atmosferin doğasını belirlemektedir. Nitekim, çocukların sosyal ve ahlaki deneyimleri, genellikle öğretmenlerin kendileri ile etkileşimleri sonucunda gösterdikleri sayısız davranışları ve tepkilerinden oluşmaktadır (Saban, 2002: s.82).
Okulların temel işlevi, öğretim ve öğrenimdir. Okullar bunu sağlayacak şekilde yapılaştırılmalıdır (Balcı, 2001: s.34). Okul, verdiği eğitim hizmetim öğrenci açısından çekici kılmak zorundadır. Çünkü, okul öğrenci için vardır (Çelik, 2000: s. 148). Okulun asıl işi olan öğretim ise, sınıf ortamında öğretmenin yönlendirmesi ve denetimi altında öğretmen-öğrenci etkileşimi ile gerçekleşir. Öğretmenden öğrencilerin azami nicelik ve nitelikte öğrenmelerine katkı getirmesi beklenir (Balcı, 2001: s. 129).

Araştırmalar aile ve okulda verilen eğitim, aynı amaçlar doğrultusunda olduğunda; yani evdeki eğitimin okulda, okuldaki eğitimin evde desteklendiğinde öğrencilerin daha başarılı olduğunu ortaya koymaktadır (Özden, 2000: s. 15). Cuttance'm son Scottish araştırması verilerine göre öğrenci başarısı farklılıklarının %8 kadarı okulla ilgili faktörlerle açıklanabilmektedir. Mortimore ve diğerleri (1988), okul başarısında öğrencinin ailesinin kültürel özgeçmişinin önemini vurgulamıştır. Okulun öğrenci başarısında, öğrencinin evine göre dört kat daha etkili olduğu bulunmuştur (Balcı, 2001: s.45).

Ana-babalar, okula başlama ile çocuğun dışa açılacağı, otonomi kazanacağı (kendi kendini yöneteceği), sosyalize olacağı, yeni bilgiler öğreneceği, yeni bir otorite tanıyacağı inancındadırlar ve bunları güzel şeyler olarak çocuğa empoze ederler. Fakat, bazen ana-babalar, çok farlı davranışlar içinde görünürler. Örneğin, okula başlayan çocuğuna, okulun güzelliklerinden söz eden anne, çocuğu kötü bir şey öğrenince: "Bunları hep okuldan öğreniyorsun!" şeklinde tepki gösterir veya öğretmeni eleştirir. Bu durum, çocukta şaşkınlık ve şüphe oluşturur, okul hakkında iyi bir düşünceye sahip olmasını engeller. Ebeveynin bu tutumu, çocuk tarafından bazen okula, bazen ebeveyne karşı kullanılır (Yavuzer, 2001: s. 187).

Türkiye'de okullar, okul süreçleri ve okulların ürettikleri ile ilgili standartlar henüz geliştirilememiştir. Okulların, okul süreçlerinin ve okul ürünlerinin "akredite" edilmesi ile ilgili kuruluşlar da yoktur. Bu nedenle okullara ilişkin kalite standartlarının geliştirilmesi bir zorunluluk olarak görülmektedir. Her ne kadar okullar da ISO-9000 standartlarına göre değerlendirilmekte ise de bu standartlar, okullar için belki sadece başlangıç düzeyinde standartlar olarak görülüp TKY (Toplam Kalite Yönetimi)'ye geçişte önemli bir adım olarak düşünülebilir (Şişman, Turan, 2001: s.88).

ABD'de ilk etkili okul araştırmaları okulların öğrenciler üzerinde önemsiz, küçük etkileri olduğunu göstermişti. İngiliz okul etkililiği araştırmaları da bireysel olarak okullar arası farklılığın sadece öğrencilerin akademik ve sosyal özgeçmişleri tarafından kararlaştırılamadığını, öğrencilerin kalitesine ilişkin ölçülemeyen farklılıkların da okullar arası farklılığa neden olduğunu göstermek üzere yapılmıştır. Son zamanlarda yapılan bazı araştırmalarda öğrencilere ilişkin çok yönlü, geniş bir veri kümesi toplanarak okullar arasında büyük farklılıklar saptanmıştır (Balcı, 2001: s.48).

SINIF İÇİ ETKİLEŞİM


Kişiler arası iletişimde beceri sahibi olabilmek, dolayısıyla bireyin kendini daha iyi ifade etmesi ve karşısındakileri daha iyi anlayabilmesi için uygun dinleme ve konuşma alışkanlıklarını kazanmış olması önem taşımaktadır. Bir öğretmenin de başarılı olabilmesi, öncelikle sınıfındaki öğrencilerle iyi bir iletişim kurabilmesine bağlıdır.
Sınıf içinde öğrencilerle kurulan iletişimde, öğretmenlerin başarılı olmasını kolaylaştırabilecek bazı noktalar şunlardır:
Etkin Dinleme
Bir kimsenin ilettiği sözlü mesajların arkasındaki sözel olmayan mesajları da doğru olarak anlayabilmek olarak tanımlanabilecek etkin dinleme becerisini kazanmak, öğretmenlerin öğrencilerini anlamasını kolaylaştıracaktır.
Etkin dinleme öğrencinin ilettiğini, öğretmenin doğru olarak anlamasını sağlar, aynı zamanda da öğrenciye, öğretmeninin de onu anladığını gösterir.

Öğrencinin, öğretmen tarafından algılanan sözel ve sözel olmayan mesajlarını, öğretmenin kendi sözcükleriyle öğrenciye geri iletmesi esasına dayanan etkin dinleme tekniği ile, öğrencileri doğru olarak anlamak kolaylaşacaktır.
Etkili öğretmenlik eğitimi üzerine bir kitap yazan Gordon'a (1993) göre etkili dinleme becerisini kazanan öğretmenler, öğrencilerin düşünme, tartışma, soru sorma ve araştırmada kendilerini özgür hissedecekleri bir ortam yaratarak, öğrenmeyi kolaylaştırmaktadırlar.


Ben Dili Kullanmak
Günlük yaşamda karşımızdakine yönelik olumsuz, kızgın duygularımızı dile getirmek için çoğunlukla "Sen zaten hep böyle davranırsın çok anlayışsızsın" gibi, sen dilinin hakim olduğu ifadeler kullanırız. Öğretmenler, öğrencilerinin istenmedik davranışlarını düzeltmek için sık sık "Neden dikkat etmiyorsun, sınıfın düzenini bozuyorsun" gibi, sen dilinin ağırlıkta olduğu ifadeler kullanırlar. Sen dilinin kullanıldığı mesajlar, çoğu kez mesajın yollandığı kişileri doğrudan suçlayıcı ve olumsuz olarak yargılayan bir ifadeyi içerdiği için, mesajı alan kişilerin savunucu bir tutuma girmelerine ya da kendilerine olan güvenlerinin sarsılmasına neden olur. Oysa öğretmenler sen diliyle öğrencilerini eleştirirken, öğrencilerde gözledikleri istenmedik davranışları ortadan kaldırmayı amaçlarlar. Ancak sonuçta, sen diliyle gönderilen ifadenin, istenmeyen davranışın ortadan kalkmasında çok az olumlu etkisi olmasına karşın, öğrencinin benlik sayısını zedelemesi ve öğretmeni ile olan iletişimini bozması açısından, olumsuz etkilerinin çok daha fazla olduğu görülmektedir.
Sen dili yerine ben dili kullanıldığında ise, öğrenciyi olumsuz olarak yargılayan mesajlar yerine, öğretmenin sorun karşısındaki duyguları dile getirilir. Böylece öğrenci, doğrudan kendi kişiliğine yönelik olumsuz bir yargıyla karşı karşıya kalmadığı için, öğrenciyle öğretmen arasındaki iletişim bozulmaz.
Ben dilinin kullanıldığı mesajların etkili olabilmesi için üç öğeyi içermesi gerekmektedir:
(I) Sorun olan davranışın açık bir tanımı yapılmalıdır,
(II) Sorun olan davranışın, öğretmen üzerindeki etkileri belirtilmelidir,
(III) O davranışa yönelik duygular ifade edilmelidir.
Örneğin;
"Ben ders anlatırken, arkadaşınla konuşma" yerine,"Ben ders anlatırken kendi aranızda konuşursanız dikkatim dağılıyor, rahatsız oluyorum" denilebilir. Daha sonra öğretmen, öğrencilerin niçin konuştuklarını da araştırabilir. Öğretmenin açık, yargılayıcı olmayan tutumu, öğrencilerin de açık olarak, doğrudan kendilerini ifade etmelerini kolaylaştırır. Ben dili ve etkin dinleme tekniklerinin bir arada kullanılmasıyla, sınıf içinde soruna yol açan davranışlar daha çabuk ve doğru saptanarak, gerekli önlemler alınabilir.

Göz Teması
Kişiler arası ilişkilerde, iletişim kurulan kişinin doğrudan gözlerine bakmak, genellikle "Sana ve senin anlattıklarına önem veriyorum" mesajını, sözsüz bir biçimde diğer kişiye iletir. Öğretmenlerin de öğrencileriyle iletişim kurarken, öğrenciye doğru yönelmiş bir beden duruşu ve ilgili bir yüz ifadesiyle birlikte onların gözlerinin içine bakması, öğrenciye "Ben ve benim anlattıklarım dinlenmeye değer" mesajını vererek, öğrencilerin benlik saygılarını artırıcı etkiler yaratabilir. Ders anlatırken öğrencilerle gözle iletişim kurma, öğrencilerin konu üzerinde dikkatlerini toplamalarını da kolaylaştıracaktır.

Bekleme Süresi

Öğretmenlerin bazıları ders anlatırken konunun anlaşılıp anlaşılmadığını kontrol etmek ya da öğrencilerin dikkatini toplamak için öğrencilerden herhangi birine sorular sorarlar. Ancak sorunun cevaplanması için çoğu kez birkaç saniye kadar kısa bir süre bekleyerek, cevap gelmeyecek olursa hemen bir başka öğrenciye yönelirler. Öğretmenin bu tutumu, öğrenciler tarafından da model alınabilir.Onlar da içlerinden birine soru sorulduğunda yeterince beklemeden, cevaplamak için söz istemeye başlarlar. Bu durum, özellikle kendine güveni az ve sıkılgan öğrencilerin iyice kitlenerek, bildikleri konularda bile cevap verememelerine yol açabilir. Oysa yapılan araştırmalar, öğrencilere cevaplamaları için daha uzun süre tanındığında, verilen cevapların daha açıklayıcı ve üst düzeyde olduğunu göstermektedir.
Öğretmenlerin hem kendilerini, hem de diğer öğrencileri, soru yöneltildiğinde cevaptan önce bir süre beklemeleri için"eğitmeleri", gerekir. Bu tutum verilen cevapların daha nitelikli olmasını ve öğrencilerin kendilerini daha iyi ifade edebilmelerini kolaylaştıracaktır. Bunun sağlanabilmesi için öğrencilere "Söze başlamadan önce herkes içinden 10'a kadar saysın" gibi yönergeler vermek yararlı olabilir. Öte yandan, öğrencilerin tartışmalar sırasında birbirlerinin sözünü kesmeleri de önlenmelidir. Öğrencilerin başkalarını dinleme alışkanlığını kazanmalarına yardımcı olmak, sınıf içi iletişimi olumlu yönde etkileyecektir.

Kişiler Arası - Sosyal Mesafe
Birbirleriyle iletişim kuran kişiler, algıladıkları yakınlık derecelerine göre, aralarında "sosyal" bir mesafe bırakırlar. Araya konulan mesafe arttıkça, iletişim kuran kişiler arasındaki ilişkinin resmîleştiği varsıyılabilir. Kırk santimle seksen santim arasında değişen mesafe yakın bir ilişkinin, seksen santimle iki metre arasındaki mesafe sosyal bir ilişkinin göstergesi olarak kabul edilir.
Öğretmen-merkezli geleneksel eğitim anlayışı, günümüzde yerini öğrenci-merkezli çağdaş eğitim anlayışına bırakmıştır. Ancak çoğu okullarımızda sınıflarımızın düzenlenişi, hâlen geleneksel eğitim anlayışının izlerini taşımaktadır. Öğrencilerden uzak, yükseltilmiş bir set üzerindeki öğretmen masasında oturarak ders anlatan bir öğretmen "eğitimin merkezi öğretmendir"; mesajını, sözel olmayan bir biçimde vermeye devam etmektedir. Öğretmenin dersleri işlerken, öğrenciyle arasına sürekli sosyal ilişkiye işaret eden bir mesafe koyması, "Sen sadece ders veririm, sizin yakınınız olamam" mesajını da sınıfa iletmektedir. Kuşkusuz öğretmenin masasından ya da tahtanın önünden hiç ayrılmadığı bir sınıf ortamında, sağlıklı bir öğretmen-öğrenci iletişiminden söz edilemez.
Ders işlerken sık sık öğrencilerin arasında dolaşmak, dikkati dağılmış öğrencilere daha da yaklaşarak, rastlantıymış gibi öğrencinin sırasına ya da omuzuna dokunmak, öğrencinin dikkatini öğretmen üzerinde toplamasına; daha da önemlisi, kendisini öğretmene daha yakın hissetmesine yardımcı olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder