21 Temmuz 2015 Salı

9 - 12 Yaş Dönemi


b) 9 - 12 YAŞ DÖNEMİ:
En tatminkar sonuçları alan kişi her zaman en zeki kişi değildir, genellikle çalışanların beyinleri ve becerilerini en iyi koordine edebilen kişidir. 

Bir önceki dönemde “Ben duygusu” ve ben merkezcilik baskınken artık bu dönemde “Ben” ve “başkaları” ayrımı yapmaya başlamıştır. Bu dönemde topluluk, ekip, arkadaşlık, toplu yaşam önemlidir. Onun için “iş birliği”, “takım şuuru”, “yardımlaşma” bu dönemde kazandırılması gereken hayati önemde değerlerdir. Çocuk tek başına üreteceği ve ulaşacağı noktanın sınırlılığını topluluk içinde görecek, ekip ve takım olunca daha üretken ve güçlü olduğunun farkına varacaktır. 


1093 buluşu olan Edison’ a ne kadarda üretken bir insansınız dediklerinde onun verdiği cevap oldukça ilginçtir:
- “Hayır ben üretken değilim. Sadece grupla(ekiple) verimli çalışma tekniklerimi geliştirdim.” 


Yirmi birinci yüzyılda insanın tek başına üretmeye çalıştığı ve ortaya koyduğu ürünün kalitesi artık yeterli olmayacaktır. Bu gün üretken firmalara baktığımızda “ekip halinde“ çalıştıklarını görürüz. Çocuklarımız bu dönemde “ekip ve takım şuuru” verilmeli ve başarının “ortak akılla” elde edileceği mutlaka öğretilmelidir.
Bu dönem çocukları en fazla önemsedikleri kavramlar “adil olma , makul olma” dır. Kayırmacılık onları rahatsız eder ve bu duruma sinir olurlar.
Güven ve itimat duygusu bu dönemde gelişir. Bunun için örnek modellere ve davranışlara ihtiyaçları vardır. Duygusal olarak bağlantılı hissettikleri insanların tüm davranışlarını kopyalarlar. Bu dönemde çocuğun kültüründe var olan kahramanlar ve kahramanlık örnekleri mutlaka çocuğa verilmelidir.
Bu dönemde ilhama – motivasyona – vizyona ihtiyaç duyarlar. Onun için yukarıda da bahsettiğimiz onları ilham verecek, onları motive edecek ufuk açıcılara yani örnek model insanlara ihtiyaçları vardır. Bu örnek insanlar onlar yanlış yaptıklarında “pusula” görevi görecektir. Çocuklar onlara bakarak yönlerini belirleyeceklerdir. Onların sağlıklı şekillenmesi adına “örnek insan” su ve yiyecek kadar önemlidir.
Bütün yaşamla bağlantılı olduğu hissi gelişir.
Bu dönemde “metafizik dünyaya” yönelik merakları artmaya başlar.(10.5 – 11 yaş) “Ölüm” onların ilgisini çeker. Çocuklar ölüm duygusunu bu dönemde fark ederler ve “Ölenler nereye gidiyor, Yok oluyor mu?” sorularına cevap arayışı içine girerler. Dine karşı ilgi ve istekleri artar. Çocuklara inanç esasları bu dönemde verilmelidir. “Çevre-yaşam-ölüm“ çevrimlerini anlar ve bunlara adaletle dürüstlükle ve şefkatle yaklaşmayı öğrenebilecek yetenektedir. Efsanelere, olağan üstü olaylarla ilgili hikayelere ilgi duyarlar. Bu içerikteki “kitap ve filimler” ellerinden düşmez.

Bir topluluğa, gruba, aileye ait olma hissi gelişir. Bu dönem çocuğa “ahlaki ve toplumsal değerlerin” verilme çağıdır. Aile, okul, vatan bilinci bu dönemde verilmelidir. Aile ve okul tarafından aile, okul ve vatan bilincinin oluşturulacağı, ahlaki ve toplumsal değerlerin verileceği ortam ve etkinliklerde düzenlenmelidir. Çocuk 11-12 yaşından itibaren kendinin bir sosyal gruba ait olduğunu öğrenmiştir. “İlke ve kural merkezli yaşam” bu dönemde çocuğa verilmesi gereken en hayati değerdir.
Çocuklar “farklı bakış açısını” , farklı gözlerle hayata bakabilme yeteneğini bu dönemde kazanırlar.
Bu dönem; çocuğun “his ve duygu gelişiminin olduğu, his ve duygularını tanımaya ve keşfetmeye başladığı” dönemdir. Bu dönemde çocuklara his ve duygularını ifade edebileceği kavramlar ve kelimeler öğretilmeli ve his ve duygularını ifade edecek ortamlar hazırlanmalıdır. Çocuklar bu dönemde çevrelerindeki insanların duygu ve hislerini anlamaya başlar. Eğer bu dönemde çocuğa his ve duyguları tanıma ve ifade etme yeteneği kazandırılamazsa, “kendini ve insanları tanıma yeteneği” kazanamayacağı için; çocuk ileride sosyal uyum güçlüğü çeker.

Bu dönemde duygu ve hislerin devreye girdiği hikaye ve masallar onların çok hoşuna gider. Bu tarz hikaye ve masallar alınmalı ve okunmalıdır.

Bu dönemde anne-babaların çocuklarının duygularını ifade etmelerini kolaylaştırması gerekir ama maalesef anne babalar çocuklarının duyguları kabul etmedikleri gibi, çocuk duygularını ifade ettiğinde de görmezden gelirler, alaya alırlar ve gizlemesini yok saymasını isterler.

Toplumumuzda genelde öfke, korku, utangaçlık, acı, güvensizlik gibi olumsuz duyguların saklanması istenir. İstenmeyen bu duygular çocuk tarafından açığa vurulduğunda dayakla, azarlamayla, aşağılamayla ceza verilerek bu duyguları konuşmamaya hatta düşünmemeye koşullandırılır. Ne var ki çocuğun düşünmemesini sağlama bu konularla ilgili duygularının yok olduğu anlamına gelmez. Bu duygular çocukta vardır ama bu duyguların ifade edilişi bastırılmıştır. Bu duygular biçim değiştirmeye başlar ve bu duyguların farkına varmak güçleşir.
Farkında mıyız acaba biz büyükler kendi duygularımızı tanımada güçlük çekeriz? Neden mi? Çünkü sürekli olarak duygularımızı saklamamız, gizlememiz bize çevremiz tarafından telkin edilmiştir.
Hisset
Düşün Uygun olanı seç Göster
formülü içinde yaşadığımız çevre tarafından bizlere benimsetilmiştir. Bu yüzden bizim dünyamızda duygular gerçek davranışlar sahte hale dönüşmüştür. Duygularını rahatça ifade edemeyen bir insan duygularını tanıyıp onları nasıl aşabilsin.

Bastırılmış duygular ruh sağlığına zarar verir. Kişinin kendini tanımasına engel olur.

Toplumda sağlıklı ilişkiler kurma adına kişinin kendini tanıması çok önemlidir.
“İli ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır. “ sözleriyle Yunus EMRE ‘ de bilgeliğiyle “kendini tanımanın” önemine dikkat çekmiştir.

Doğan Cüceloğlu da toplumda “kendini tanıyan kimse” nin gerekliliğini şu şekilde ifade etmektedir;
“Kendini tanıyan kimse gerçek duygu ve düşüncelerinin farkındadır. Böyle biri başarısından dolayı elini sıktığı kimsenin yüzüne gülümserken, gerçek duygusu kıskançlıksa bunu fark eder. Bu farkında oluş sayesinde, karşısındakini niçin kıskandığı üzerinde düşünebilir.” Bunu yapması bu duygusunu aşabilmesinde ona yardımcı olur.

Çocukları gözlemlersek onların duygu ve davranışları arasında fark olmadığını görürüz. Çocuk mutluysa eğer güler, düşüp bir yerini inceltmişse ve bir yeri acımışsa ağlar, kızdığında tepki verir, bağırır.
Kendine güveni olan, ruhsal yönden sağlıklı çocuklar yetiştirmek için anne babalar çocuklarının duygularını açığa vurmalarına imkan tanımalıdırlar. Ne yazık ki çoğunlukla anne babalar bunu yapmazlar. Çocuklarının duygularını diledikleri gibi ifade etmelerine izin vermezler. Onlara göre çocuk, istenmeyen duygularını açığa vurduğunda ona dayakla ya da azarlamayla ceza verirler.
Örneğin:
Çocuk: (Kardeşine) “Senden nefret ediyorum. Sen öl.”
Anne: “Aferin çocuğum, dök içini. Ona karşı ne hissediyorsan onu söyle” der mi? Duygularını açıklamasını sağlayıcı sorular sorarak ona karşı duygularını daha net ortaya koymasını ve duygularını daha iyi tanıma ve tahlil etme fırsatını ona verir mi?
Yoksa;
Anne: “Sus bakayım. Ağzına acı biber sürerim.”
“Aman ne ayıp! İnsan hiç kardeşinden nefret eder mi?”
“Aslında sen ne kadar çok seversin cici kardeşini” der. Bunları söylerken anne çocuğuna ne mesajı vermektedir? “Aslında sen kardeşine karşı öfke değil sevgi duyuyorsun ama söylerken duygularını karıştırıyorsun. Sen zaten duygularını ne bileceksin! Ona karşı hissettiğin duygu nefret değil sevgi, sevgi....”

Duygu ve hislerini yok sayarak ve bunları tanımasını engelleyerek çocuklarımıza şu mesajı vermekteyiz : “Sen kendi algılarına, duygularına inanma, onlar yanlıştır, kendini boşuna yorma benimkileri kabul et.” Bu anlayışta yetişen çocuğun “anne babasından farklı bir birey olarak kendini ortaya koyabilmesi” oldukça zordur.
Çocuk kardeşine karşı nefret duygusu hala duyuyordur. O anne babasının yanında kardeşini okşar, sever ama onlar arkasını dönünce sinsice ona zarar vermeye ve vurmaya kalkar. Duyguların bastırılmaya değil açığa çıkarılıp, tanınıp aşılmaya ihtiyacı vardır.

Anne babaların ağzından şu sözlerin çıkmaması gerek:
Çocuk düşmüştür;
- “Sulu göz! Seni bu halde görürlerse ayıplarlar.”
- “Sus! Şimdi geçer. Hem sen erkeksin erkekler hiç ağlar mı?”
- “Ne varmış korkacak! Koca çocuk hiç karanlıktan korkar mı?”
- “Ne ayıp! Hiç insan kardeşini kıskanır mı?”
- “Ne varmış üzülecek! Altı üstü bir kedi. Baban yenisini alır.”

Anne babalar çocuklarının ifade ettiği duygularını, örtmeye çalışma yerine, onların ifade ettiği duygularını, kendi anlatımlarıyla bir ayna gibi yansıtma yoluna gitmelidirler.
Çocuk: -“Ablam bana vurdu.”
Anne: -“Ablan sana vurmaz” yerine
Anne: -“Vay! demek ablan sana vurdu ha!” deme. Böylece duygularını anlayıp, kabul ettiğinizi göstermiş olursunuz. Çocuğunuz duygularını rahatça ifade ettikçe bu duyguları aşmayı da öğrenecektir.

Çocuklarımızı duygularını baskı altına almaya zorlamayalım. Duygulara değil, davranışlara sınır getirelim. Duyguları kontrol etmek olanaksızdır ama davranışları kontrol etme öğrenilebilir. Çocuğumuz öfkelensin ama öfkesini topluma zarar verecek davranışlara dönüştürmesin. Onun dediğim dedik biri olmaması için, çocuğun duygularına anlayış göstermeli ama davranışlarına da gerekli kısıtlamaya gidilmelidir.


ÇOCUĞUMUZUN DUYGU VE HİSLERİNİ TANIMASI ADINA NE YAPILABİLİR?

Duyguları içeren drama oyunları çok faydalı olur. Bundan çok hoşlanırlar ve verilmek istenen değerler ve ilkeler de bu yolla verilmelidir.

Bu dönemde çocuklar arası duygu ve hislerini ifade etme yarışmaları yapılmalıdır. Özellikle uygulanacak bu yöntemle çocuklara his ve duygularını daha iyi tanıma ve kendilerini daha rahat ifade edebilme olanağı sağlanmış olur.

Çocuklara düşündürülecek alıştırma olay senaryoları okullarda dramatize ettirilerek (rol yaptırılarak) uygulanabilir.
• Ali ve Ayşe iki arkadaştırlar. İkisi de okula yeni başlamışlardı. Bir gün Ayşe elindeki kitaba dikkatle bakıyordu ve okumaya çalışıyordu. Ali geldi “Ona ben bakacağım diyerek kitabı Ayşe’nin elinden çekti, aldı. Ayşe kalakaldı.
Sınıfa sorulmalı ve üzerinde konuşulmalı;
- Ayşe’ ne hissetti.
- Size böyle bir davranışta bulunulsa neler hissederdiniz?
- Ali özür dilerken hangi duyguları yaşadı
- Sizden özür dilendiğinde ne hissediyorsunuz?

• Aynur ve Fatma birlikte kitapçıya gitme kararı alırlar. Aynur söylediği saatte arkadaşınızla buluşmaya gidememiş. Fatma beklemiş ve arkadaşı gelmeyince kendisi gitmek zorunda kalmış.
Sınıfa sorulmalı ve üzerinde konuşulmalı,
- Fatma ne hissetti
- Size böyle bir davranışta bulunulsa neler hissederdiniz?
- Aynur özür dilerken hangi duyguları yaşadı
- Sizden özür dilendiğinde ne hissediyorsunuz?
Bu konuda istifade edilecek en güzel kaynaklardan birisi; Füsun AKKÖK ‘ün “İlköğretimde sosyal becerilerin geliştirilmesi” kitabıdır. İncelenebilir.

BU DÖNEMİN İLETİŞİM DİLİ



Hisler ve duygulardır. Pozitif ve negatif duygularını ifade eden kelimelerle iletişim kurmalısınız. Çünkü bu dönemde çocuklar hisleriyle algıladıklarını hatırlarlar ve duygu ve his yönüyle etkileşim içine girerler. Onun için bizim de onlarla konuşurken duygu ve hislerimizi yansıtarak konuşmamız çok önemlidir.

Meselâ: Eğer çocuğumuz kardeşine vurmuşsa bunun bizi nasıl öfkelendirdiğinden bahsedebilir. Kardeşine vurunca onun neler hissedeceğinden ve duyacağı acıdan söz edebiliriz.

BU DÖNEMDE ÇOCUK İÇİN EN ÖNEMLİ ANAHTAR GIDA

Doğru modeldir. Söz ve davranışlarıyla ve her yönüyle çocuğa model olabilecek “Örnek insan” bu dönemde çocuğa verilmesi gereken en birincil gıdadır. Çünkü çocuğun karakter özelliklerinin sağlıklı bir şekilde gelişmesinde, çevresindeki insanların kalitesi, tutum ve davranışları çok önemlidir.

EĞİTİMCİ İÇİN ÖNEMLİ NOT:


Bu dönemde kesinlikle “Mükemmellik anlayışı” içinde olunmamalıdır. Çünkü bu dönemdeki çocukların hataların ve yanlışların hayatın bir parçası olduğunu öğrenmeye ihtiyaçları vardır. “Hatalardan ders almayı öğren, hata yaparak hatasızlığı zamanla yakala” anlayışında olmak gerekir. İnsanların hata yapabileceği, hiç kimsenin yaptığı işlerde ilk başlarken hatasız olamayacağı gerçeği anlatılmalıdır. Önemli olanın yapılan hatalardan ve yanlışlardan ders alabilmek ve hatalı davranışı terk edebilmek olduğu ele alınmalıdır. Hata yaptığında “özür dileyebilmenin önemi” anlatılmalıdır. Hatta hata yaptığımızda bizzat ondan özür dilemeliyiz.

Kesinlikle hatalarından dolayı fiziksel ve ruhsal ceza verilmemeli yaptığı yanlıştan ne öğrenileceği konuşulmalıdır.

BU DÖNEMDE ÇOCUK İÇİN ÖNEMLİ İKİNCİL GIDALAR

- Adaletli olma
- Makullük
- Şefkatli olma
- Dürüstlük
- Çevremizdekilere yardım ve ilgi
- Uyumluluk
- Yeni denemelerde bulunma cesareti verme

BU DÖNEMDE ÇOCUK İÇİN ÖLDÜRÜCÜ ZEHİR

Bu dönem çocuğun “örnek model” aradığı bir dönem olduğu için “Benim söylediğimi yap, yaptığımı yapma” anlayışı en öldürücü zehirdir. Bu zehir çocukta güven ve itimadın gelişmesini engeller. Onun insanlara karşı duyduğu güvenini sarsar, onlarla iş yapma kabiliyeti zayıflar. Çocuk büyüklerin dünyasında “iki davranışın” (Söz ve davranış tutarsızlığı) normal bir davranış olduğunu beynine kotlar. “Ben de büyüyünce şu an yapamayacaklarımı söyledikleri şeyleri yapabileceğim” diye düşünür.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder