4 Temmuz 2015 Cumartesi

Nasıl Bir Disiplin?



Nasıl Bir Disiplin?
 
Çocuklara sert mi, yumuşak mı davranalım?

Yumuşak fakat kararlı. Çocuklar gün geçtikçe bedensel, ruhi ve psikolojik bir çok değişiklikler yaşadıkları halde anne baba yine de onları her zaman çocuk sayar. Delikanlılık çağına gelmiş bir gence çocukmuş muamelesi yapılırsa, buna tabii olarak reaksiyon gösterir. Anne-babaların yapacağı iş, çocukların bu zor zamanlarında eskisi gibi muamele etmeyi bırakmak, onların teşekkül etmekte olan şahsiyetini tanımak, onlara derece derece yetişkin bir insana karşı yapılan muameleyi yapmaktır.

Baskı ve sert muamele durum ıslah etmez, büsbütün zorlaştırır. Gerçi daha asi yapar, ve büyüklerden uzaklaştırır. Sert davranışlar geçici olarak çocuğa yön verir gibi gözükse de, bizim haberimiz olmadan bilmediğimiz tanımadığımız kimseler ve arkadaşlarda bulabilirler. Her türlü düşünce ve değişik hayat tarzının yaşandığı toplumumuzda, çocuğumuza kötü insanlar böylece daha rahat el atar ve o zaman kendilerini kontrol işi büsbütün zorlaşır. Tehdit disiplini zayıflatır. Çocuğa özellikle yerine getiremeyeceğiniz tehditler savurmak sizi zor durumda bırakacağı gibi otoritenizi de sarsar. Çocuğunuzun yapmasını istediğiniz bir işi yapmıyorsa öğretmeninden yardım isteyebilirsiniz. Çünkü öğrenciler üzerinde anne-babanın tesiriyle öğretmenin tesiri farklıdır. Tanıdığım bir öğrenci ders yapmasını hiç sevmezdi. Anne-babası ona ders çalış diye devamlı yalvarırlarmış. Okula geldiği zaman çok sevdiği öğretmeni kendisine ders çalışması gerektiğini bunun ona sınavlarındaki durumunu daha da kolaylaştıracağını söylemiş. Biraz da öğretmeni onu teşvik edici kelimeleri özenle seçmiş tabi ki. Annesi okula geldi ve aynı gün oğlunun eve geldiği zaman yatana kadar dersin başından kalkmadığını söylemiş.

Nasıl Bir Ceza?
 
Ceza istenen sonucu verir ve başka zarar yol açmazsa tatbik edilebilir. Ceza çocuğa güvensizlik vermişse ya da eskisinden daha asi yapmışsa faydası yerine zararı olmuş demektir. Çocuğunuza bir şeyi yasakladığınızda bunun sebebini açık ve kati olarak açıklamalısınız. Böylece çocuk kendisine önem verildiğini görünce kişiliğine olan güveni artacak, aksi takdirde kendini silik bir şahsiyet olarak kabul edecektir. Anne babalar bir şey yapmadan önce istediklerinin yerinde çocuğun yaşına, kavrama ve uygulama yeteneğine uygun olup olmadığından emin olmalıdırlar. Çocuk sevgimizi ve kesin kararlığımızı bir arada görmelidir. Bunların hiçbiri öbürünün olmamasını gerektirmez. Yerine göre sert davranmak sevgiyi silmediği gibi sevecen olmak da kesin kararlığı hafifletmez.

Anne baba çocuğu sevmenin ve disiplin uygulamanın yukarıda gösterilen bütün yollarını bilinçli olarak sağladıkları halde, çocuk saldırgan biçimde meydan okuyuşunu sürdürürse, o zaman cezalandırılabilirler. En etkili ceza çocuğunuza olan ilginizi azaltmanızdır. En az etkisi olan bir çok yan tesiri olan cezalardan dayak atmanın çocuk eğitiminde kesinlikle yeri yoktur. Eğitme amacıyla dayak atmak, her şeyden önce çocuk psikolojisini bilmeyen, öğretme sabrına sahip olmayan, işin kolayına kaçan insanların işidir. Dayak atmanın bir başka dezavantajı bir kere atıldıktan sonra değiştirilemez oluşudur. Çocuk duyarlı bir yaratıktır, doğruluk ve uyumun kolaylıkla farkına varır. Annesinin babasının abartılı davrandığını ya da ona karşı fazla sert olduklarını çok rahat anlar.

Öncelikle şunu belirtelim ki; anne babalar emir, azar ve bağırma gibi amirane teknikleri ne kadar çok kullanırlarsa, çocukları üzerinde o oranda daha az etkili olurlar. Tatlı dil çocuğumuzun üzerinde mutlaka etkili olacaktır. Tabii ki bu çocuğun mantıksız kaprislerine ve isteklerine boyun eğmek demek değildir.

Çocuğun Pişman Olduğu Durumlarda Ceza Vermek Zararlıdır.

Kötü davranışlar asla hoş görülmemelidir. Fakat çocuk bir kabahati yüzünden gerçekten pişmanlık duyuyorsa ceza (ve özellikle dayak) zararlı olur. Birincisi bir çocuk eğer kabahatine üzülüyorsa vicdanı duyarlı demektir ve sizin istediğiniz de bu değil midir? Çocuğunuz kabahatinden dolayı bir şey öğrenmiştir. Duyarlı bir vicdan kabahatlerin tekrarlanmasına karşın en büyük engeldir. Ceza, öncelikle bedensel ceza, suçluluk ve pişmanlık duygularını yok ederek, çocuğun, bu duyguların verdiği rahatsızlığı unutup, kabahatini tekrarlama ihtimalini artıracaktır. İkincisi bu şartlar altında bir çocuğu cezalandırmak öfke duygusu üretecektir.
Bir çocuk yaptığından dolayı üzüntü ve pişmanlık duyarsa vicdanı onu zaten rahatsız ediyor ve o kendi kendini çocuk yaptığından dolayı üzüntü ve pişmanlık duyarsa vicdanı onu zaten rahatsız ediyor ve o kendi kendini cezalandırıyordur zaten. Kötü bir şey yaptığı halde iyi bir çocuk olduğuna inandırılmayı ve teselli edilmeyi bekliyordur.

Bu durumda mutlaka böyle bir güvene çok ihtiyacı vardır. Demek oluyor ki bu çocuğun sevgiye bu kadar ümitsizce muhtaç olduğu bir sırada bir de dövmek hatasına düşerseniz çok derinden yaralanacak ve kötü bir kişi olduğunu, annesi ve babasının da buna inandığını hissedecektir. Kısacası yaptığına pişman olan ve üzülen çocuğu azarlamak, pişmanlığı yok edecek ve çocukla aranızda gereksiz tartışmaları yol açacaktır. Çünkü bağışlanmış olduklarını bildikleri halde, suçluluğu yine de hissederler. Bir çocuğa bağışlanılmış olma duygusunu öğreterek onu saygısız problemlerden koruyabiliriz.

Bir doktor anlatıyor;
"Geçenlerde her işimin ters gittiği bir günden sonra eve dönmüştüm. Yorgunluktan bitkin haldeydim, keyfim hiç yerinde değildi. Otomobilden indiğim zaman 9 yaşında ki oğlum bana koştu. Oğlumun genellikle yüzü güler ve bana sarılmak için havalara hoplar. Ama bu kez farklıydı. Yüzünde umutsuz bir anlam vardı. O güzel mavi gözleriyle bana mahsun mahsun bakarak, “Baba sana bir şey söylemem lazım.” dedi. O andaki ruh halim müsait olmadığı için, ”Bunu sonra konuşuruz oğlum, olmaz mı?” dedim. Gözlerimin içine bakarak ısrar etti. "Şimdi konuşamaz mıyız baba?" Tam arka kapıyı açmaya hazırlandığım sırada pencere camlarından birinin kırık olduğunu fark ettim. Meseleyi anlamıştım. Ama pek sinirli olduğum için, bu sorunu biraz rahatlattıktan sonra ele almanın daha doğru olacağına karar verdim. Oğlum yatak odama kadar gelmişti. Yalvardı. “Ne olur şimdi konuşalım, baba”, yüzündeki o yalvarışa dayanamadım. “Pekala, benimle ne konuşmak istiyorsun” diye sordum. (Sanki bilmiyormuşum gibi) Oğlum, arkadaşlarıyla eve yakın bir yerde nasıl futbol oynadıklarını ve bir şutun nasıl camı kırdığını anlattı. Yanlış bir şey yaptığını biliyordu ve belli ki yüzünden çok üzgündü. Davranışlarıyla bana “bu yaptığımdan sonra beni hala seviyor musun?” diye sordu. Bunun üzerine oğlumu kucağıma oturttum ve bir süre onu kollarımın arasında tutarak öylece kaldım. Sonra “üzülme yavrucuğum” dedim. Top oynandığı zaman böyle şeyler olur. Pencereye yeni bir cam taktırırız. Ama bir daha ki sefere eve daha uzak yerde oynayın, olmaz mı?”
İşte bu aramızda çok özel bir andı. Oğlum anında ferahladı. Hafifçe ağladı ve bir iki dakika kollarımın arasında oturdu. O çocuk kalbinin sevgiyle dolup taştığını hissediyordum. Hayatımın en olağanüstü güzellikteki anlarından biriydi bu. Sonucunda çocuk yine o çok iyi tanıdığım şen ve mutlu çocuk oldu. Kucağımdan atlayım koşarak arkadaşlarının yanına gitti."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder